26 Temmuz 2007 Perşembe

Kamusal alanda zikir çılgınlığı



Ustam redogrenin dedikleri her zaman olduğu gibi kusursuz bir mantık ortaya koymuş. ancak bir parça Kuran'ı Kerim'e bakarsak daha farklı bir sorunu ortaya koyabileceğimizi görürüz. kitap ilk inmeye başladığında Müslümanlar baskı altında olduğu ve şiddet gördüğü için ilk inen surelerde oldukça sert bir dil göze çarpar ve ihtiyaç duyulan hukuki dayanak noktalarını ortaya koyar. evinizde huzur bulmak için gece yatmadan bakara yada ali imran suresini okumaya kalkarsanız gece uykunuzun kaçma ihtimali yüksek. dönemin sosyal ve politik ortamından bahsetmek arzusundayım, bu dönemde iman etmeyen kafirlere ve diğer dinlerin mensuplarına karşı oldukça sert direnişler ortaya konulması emredilir. ancak ne zaman ki Hz. Muhammet ve cemaati, savaşlar dönemini atlatmış ve mekkeye geri dönmüş, ilk dönemdeki baskılar ve şiddet olayları azalmıştır, o zaman kurandaki surelerde kolayca fark edilebilecek bir yumuşama ve hoşgörü, her ne demekse bulabilme imkanımız olur. değişen şartlar ve insanların kavrayabilme, sindirme hızı göz önünde bulundurularak, kuranı kerimin bir hap gibi bir anda verilmesindense bu kadar uzun bir sürede indirilmesinin nedeni bu olabilir kanımca. sonuç olarak daha rahat bir ibadet özgürlüğü bulan Müslümanlara artık farklı din mensuplarına ve kafir dediğimiz ret edenlere karşı saldırgan tutum da kitabın değişen öğütlerine uygun olarak azalmıştır. hatta güçlenen İslam imparatorluğunda çok daha yumuşamıştır. ancak inanç özgürlüğü ile ilgili bu tartışmada asıl sorun bence Müslüman olmayanlara değil kendini Müslüman kabul edenlere karşı uygulanacak olan baskıların yarattığı korkudur. çünkü kitapta Müslümanların uygulaması gereken şartlar açıkça belirtilmiştir ve içtihat kapısının kapanması ile tartışma imkanları oldukça azalmıştır. gerek eğitimsiz toplulukların dinimizdeki öğelerin derin anlamlarını kavrayamamasından, gerek de bir parçası olarak içinde bulunduğu toplumu etkileyen değişkenlerin niteliğinden dolayı benim üzerinde dikkatle en çok düşündüğüm nokta budur. bir Müslüman olduğunuzu ifade edip sonra da modern ve uluslararası hukuk açısından suç unsuru olmadığı halde dinimiz açısından yasaklanan eylemleri yaparken yakalanırsanız alacağınız cezalar oldukça can yakıcıdır. bu uygulamalar insanın günahlarının bedelini ölümden sonra ödeyeceği gibi dinimizin temel koşullarından birini unutup, cehennemin tam kadro çalışan 657 sayılı yasaya tabi konunun uzman zebanileri unutarak bu işi bu İstanbul belediyesinin ampullü taşeron firmalarına yaptırmak arzusu ile yanıp tutuşurlar. işte bu farazi Türk İslam devletinde hocazadede cuma namazından çıkıp, akşamına sirenada bir bira cilalamaya kalkarsanız, kelimenin tek anlamı ile siki tuttunuz demektir. allahın gönderdiği kitaptaki her şeyi gündelik hayatınızın tırışkadan koşuşturmacalarına uygulamaya kalkıp dinsel özgürlük nağmeleri altında bizi aklınız sıra kandırıp hukuku delik deşik etme niyetiniz varsa, kusura bakmayın kanımın son damlasına kadar elimden geleni ardıma koymayacağımı bilmeniz gerekir. neoturk biraderim aklı sıra dalga geçtiğinde dikkat ettiğim üzere bu hergeleler, ulan kendimi ne kadar tutmaya çalışsam bile inan6666 kanıma işledi tutamıyorum, iman dolu bir serhadde sahip olmaktan çok ensesine ampul dövmesi yaptırarak bir kasırga estirmek arzusu içindedir. Bu torikler allahın günü hafifte verdikleri mimler, kestikleri nasıl koydum tadındaki ahkamlar ile porn star yerine cemaati Müslüman yazıp sırtlarına geçirdikleri siyah tişörtleri ile ortamlarda başı türbanlı nazenin bakışlı kızları çapkın bakışlarla süzeceklerine kendileri gerçekten dine imana verseler, aczimendi dergahında zikire katılsalar, ceme girseler, yürüyerek hacca gitseler tahmin ediyorum biraz daha kuvvetli bir maneviyata sahip olacaklardır. İsa aleyhisselamın dediği gibi önce en günahsızınız atsın ulan taşı. İman insanın kalbinden dışarı mı çıkarmış. Tövbe estafurullah. Gölgede, kıyıda köşede, ezilerek, dayak yiyerek yaşayacaksın kuvvetlenecek. Bak sahabe huzur mu buldu dünyada. Dağılın karışmam. Nerden nereye geldik. Siz bu konuda ne düşünürsünüz bilemem.

24 Temmuz 2007 Salı

Talat Paşa'nın Masonluğu



Türkiye Büyük Locası'nın ilk Büyük Üstadı olan Talat Paşa, Masonluğa, İttihat ve Terakki hareketinin başladığı ve kurucuları ile üyelerinin büyük kısmının bulunduğu Selanik'teki Macedonia Risorta Locası'nda 1903 yılında başlar. Bir sene sonra, Veritas Locası'na geçer ve burada II. Nazırlık görevinde bulunur. Veritas Locası, 23 Temmuz 1909'da İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra Selanik'te yapılan kutlamalara regalyalarıyla katılmış bir locadır.

1909 yılında, 33.dereceye yükseltilir ve Türkiye Yüksek Şurası'nın başına getirilir. Bu esnada İstanbul'da çalışan Vatan Locası'nın kurucuları arasında yer alır. Aynı yıl içinde kurulan Türkiye Büyük Locası'nın Büyük Üstatlığına da getirilen Talat Paşa, bu görevini artan siyasi görevleri ve hazırlandığı Sadrazamlık vazifesi sebebiyle 1910 yılında Faik Süleyman Paşa'ya devreder.

Sadrazam olduğu dönemde kendisine Mason olduğu yönünde yapılan sataşmalara, kürsüden şöyle yanıt vermiştir:

"... Şahsım hakkında bir itham da Mason olduğumdur. Evet, Masonum. Nasıl Bektaşiliği, milli bir tercih yolu olarak kucakladımsa, Masonluğu da alem şümul bir beşeri muhabbet ve uhuvvetin bütün insanlık için saadet ve huzuru temin ve tesis edecek yolun, daha çok fikri irşat membalarından telakki ve kabul ettim. Böylesine alem şümul muhabbet ve uhuvvete milletimi layık ve bu faziletin onun zatında mündemiç olduğuna inanarak, Osmanlı Masonluğu'nun Maşrık-ı Azamlığını kemal-i fahr ile kabul ve ifa ettim..."

Atatürk'ün Bursa Nutku



Şubat 1933'te Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar irticacı camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırasında bir kişi Atatürk�e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü..." Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve aşağıdaki konuşmayı yapar:

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!


Mustafa Kemal Atatürk
Bursa, 5 Şubat 1933

22 Temmuz 2007 Pazar

Herodot’un Kahraman Spartalıları



Hep giderim ben o kahveye, hangisi mi, Herodot’un kahvesi canım. Bodrum’lu bir arkadaş kahvenin sahibi. Bizim barınaktaki arkadaşlar hep oraya takılır. Bostanlı’da Balıkçı Parkı’nın karşısındaki pasajda olan. Tarih Pasajı mı, tarihi pasaj mı öyle bir şey adı. Tam çıkaramadım şimdi. Neyse o gün denizden dönünce tekneyi bağladım, kahveye doğru bir uzanayım dedim. Uzanmaz olaydım. Meğer ki, güncel bir olay tartışılıyormuş hararetli bir şekilde. Malum seçimler falan yakın. Herkesi almış bir heyecan. Altı oka basıcam, ben ata veririm, falan fişmekan. Hepsi de hergün gazete okuyan çocuklar. Kafaları da çalışır. Benim gibi ilkokuldan terk balıkçıdan fazla bir bildikleri vardır diye dinliyorum bende. Bir baktım boş lakırdı hepsi. Urla’lı Hasan diyor ki, altı ok tarihe karıştı, milliyetçilik mesela; milliyetçilikten çatışma ve ayrımcılık doğar. Benim gibi Arnavutları bozar bu iş ona göre. Bırakın bu ulusalcı ayaklarını, ben Türk değilim, Arnavut’um. Zaten siz Türkler, bizim memleketleri hep işgal ettiniz yıllarca, sömürdünüz, ezdiniz deyince ben de dayanamadım. E dedim siz de birlik olsaydınız, sokmasaydınız Osmanlı’yı memleketinize,
bak Kemal Paşa nasıl döktü Yunan’ı denize. Millet olmayı başaramazsanız Osmanlı da alır, Tavşanlı da diye de salladım. Başladı bana veryansın, vay faşist, vay ırkçı, Yunan düşmanı. Sen Yunanlı ile bizi düşman mı etmek istiyorsun, bırak bu kafayı artık, Avrupa Birliği’ne girince zaten kardeş olacağız. İki satır kitap okusaydın, ilkokulu bitirseydin bre cahil. O an benim aklıma bizim kahvenin sahibi Herodot’un anlattığı bir mesel geldi. Dedim bunlar Herodot’u bile can kulağı ile dinlememişler, bir de bana cahil, Yunan düşmanı diyorlar. Baktım olamayacak. Sezar’ın hakkını Sezar’a, Baskın Oran’ın hakkını Baskın Oran’a vermek lazım, eve geldim, aldım elime kalemi.


Macera filmi sevenleriniz gitmiştir. 300 diye bir film oynadı sinemalarda. Pers kralı Zerkes’in Yunanistan üstüne yürüyen devasa ordusunu durdurmak için Peleponez Ovası’nın dar kapısını tutmaya çalışırken ölen Sparta Kralı Leonidas ve 300 kahraman Sparta’lının konu olduğu Termofil Savaşı’nı anlatıyordu film. Günümüzden tam 2487 yıl önce ve bir ay sonra, 11 Ağustos’ta ülkesinin ve ulusunun özgürlüğü için, bile bile ölüme giden bu kahramanlar, doğunun kölelik düzenine karşı yasayla sağladıkları demokrasi için savaştılar. Hatta filmde Kral Leonidas, Spartalılar bu akşam yemeği cehennemde yiyeceksiniz diyor tuzağa düştüğünü anlayınca. Bugün bu geçitte, Sparta savaşçı yasasına göre, savaş meydanından kaçması ve teslim olması yasak olan Spartalı kahramanlar için bir anıt var.

Üstünde de şöyle yazıyor: Buradan geçen yolcu, Spartalılara selam götür. Burada onların yasalarına sadık olan bizler yatıyoruz. Benim gibi kahramanlık hikayeleri dinleyince, kendisini o sahnenin içinde bulan birinin gözlerini yaşartmaya yeter.

Peki gerçekten Spartalılar ve Atinalılar, Zerkes’in Yunanistan Seferine karşı bir ulus bilinciyle bağımsızlık uğruna mı savaştılar? Yoksa bunlar deli saçması mı? Çünkü biz biliyoruz ki, bu milliyetçilik terimi Fransız Devrimi’nden sonra ortaya çıkmış bir kavram. Tüm dünyaya da o zaman yayılmış. Nasıl olur da bundan 2269 yıl önce, üstelik de aralarında bir birlik kuramayıp sürekli savaşan Yunan sitelerinin vatandaşları, böyle bir ideal uğruna ölümü göze alır. Bu durumu inandırıcı bulmayanlarla zaten benim işim. İşte bütün bu işin sırrını da, Herodot’un kahvesinde takılarak değil, Herodot’un Tarihi’ni okuyarak çözebiliriz.

Halikarnas’lı Herodot, kendisi tahmini olarak İ.Ö. 490-425 yılları arasında yaşamış, gezilerinden derlediği kitabına Araştırmalar adını vermiş. İyonyalı olmasına rağmen, pek çok kez Akhaların ülkesi Atina’ya gitmiş ve hayranlığını da gizleme ihtiyacı duymamıştır. Şimdi gelelim, bilerek Yunanlılar’ın Osmanlı işgalinde ulus olmadıkları itirazıma, beni cahillikle suçlayanlara cevabı, Herodot versin. Yunanlılar, 2500 yıl önce uluslarmış, işgalciye karşı bağımsızlık savaşı vermişler.

Sözü fazla uzattım. Buyurun alıntıları okuyun:

Altıncı Kitap : Erato
Bölüm 112 Plataia Savaşı

Saflar kurulup, kesilen kurbanlardan iyi belirtiler alınınca, Atinalılar atıldılar ve hemen barbalara karşı koşmaya başladılar. İki ordunun arası sekiz stadyondan az değildi. Düşmanın koşarak geldiğini gören Persler davrandılar. Atinalıları ölümlerine susamış deliler gibi görüyorlardı, sayıları azdı, koşarak geliyorlardı, saldırılarını örtecek atlıları ve okçuları da yoktu. Barbarlar böyle düşünüyorlardı. Ama göğüs göğüse geldikleri zaman, Atinalılar yüreği pek insanlar gibi dövüştüler. Bildiğimiz kadarıyla, Yunanlılar arasında, ilk olarak onlar düşmana koşarak saldırıyor, Med donatımları ve bu donatımla donatılmış Med askerleri karşısına ilk olarak onlar göze almış oluyorlardı; o güne kadar Yunanlılar arasında tek bir Med sözü bile korku yaratırdı.

Yedinci Kitap : Polymnia
Bölüm 102-104 Kserkes-Demaratos Konuşması

Yunanistan yoksullukla süt kardeştir: akıllı ve güçlü öğreniminin ürünü olan Erdem, ona zorla kabul ettirilmiş bir konuktur; kendisine onur sağlayan bu Erdem sayesindedir ki;yoksulluğa karşı kendini savunabilmektedir; tyranlığa karşı da kendini böyle korur. Bu uzak Dor topraklarında yerleşmiş olan bütün Yunanlıları selamlıyorum, ama konuşmam bunların tümü için değildir; Lakedaimon’lular için konuşuyorum; önce şunu haber vereyim ki, senin Yunanistan’ı köle haline getirecek olan yasalarını asla kabul etmeyeceklerdir; bir de şunu söyleyeyim; hatta bütün Yunanistan senden yana çıksa, onlar gene de sana karşı savaşacaklardır. Sayıları mı? Böyle durumlarda onlar sayıyı düşünmezler, bin kişi kalsalar da gene savaşa girerler, daha çok da olsalar, daha az da olsalar aynı şekilde savaşırlar.

Özgürdürler, evet ama her noktada değil; onların da bir efendisi vardır, o da yasadır, senin adamların senden ne kadar çekinirlerse onlar da yasadan öyle çekinirler. Çekinmek olmasa bile yasanın buyruğuna körü körüne boyun eğerler. Ve bu buyruk hiç değişmez: düşman sayısı ne olursa olsun savaş meydanından kaçmamak, yeninceye yada ölünceye kadar saftan çıkmamak.

Bölüm 135
Hydarnes, bize verdiğin öğüt bir noktada aksıyor; sen ki bize öğüt veriyorsun, iki durumdan yalnız birini biliyorsun, öbüründen haberin yok; kölelik nedir, bunu biliyorsun, ama özgürlüğün ne olduğunu, tatlı mıdır, acı mıdır, hiç tatmadın, bilemezsin. Eğer bir gün tadarsan onu, mızrakla değil, baltayla savunmamızı öğütlersin bize. Hydarnes’s böyle karşılık verdiler.

Kaynak : Herodot Tarihi, Herodotos, Çeviren Müntekin Ökmen, İş Bankası Kütür Yayınları ISBN 975-458-314-5

Baskın Oran’ın Ezber Bozan Sözlüğüne Kişisel Eleştirim, Yerse!

Baskın Oran’ın Ezber Bozan Sözlüğüne Kişisel Eleştirim

Hafifin muhaliflerinden AP’nin, Ben Türk Milliyetçisiyim deyince ezberimi bozmak için ahanda diye gözüme soktuğu Ezber Bozan Sözlüğü okudum. İlkinde sinirlendim, sonra bir daha okudum, yetmedi bir daha okudum. Oturup sakin sakin, kişisel bir eleştiri bir bakış açısı yazmaya karar verdim. Şimdi sırası ile maddeleri önünüze getirip, sadece kişisel olan düşüncelerimi yazmak, sizlerle sadece paylaşmak istedim. Buyurunuz bu taraftan efenim;

1. Ülkede yaşayan azınlıklara pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır diyor Hocamız. Ben de diyorum ki, Osmanlıdan beri zaten uygulanıyor, göçebe Türkler keçi peşinde dağlarda dolanırken nasıl Rumlar, Yahudiler, Ermeniler bu kadar zengin oldular da; şimdi dünyanın düdüğünü öttürebiliyorlar. Türk askere gidip, yıllarca cephelerde sürünürken, bizim mahalleden Bernard’ın dedeleri 458 yıl boyunca Kemeraltı’nda kumaş sattılar. Kimsede kıllarına dokunmadı. Baskın Hocam, hani Atatürk Lisesi’ni kırıp ta, çay içmeye gittiğiniz Kızlarağası Bedesteni’nin karşısındaki kumaşçı dükkanı. Hatırlayıverin. Efenim kendi dinlerini yaşamak mı? Hocam Hristiyanlığın dünya üzerindeki ilk yedi kilisesinin üç tanesi Türkiye Cumhuriyeti topraklarında değil mi? Hatta bir tanesi sizin lisenin arkasında. Şimdi bunlar dini açıdan baskı gördüyse, İzmir’deki bu kadar çok tarihi kilise ve havrayı Karadenizli müteahhitler mi yaptı?
2. Gündoğdu’da Tam Bağımsız Türkiye diye bağırırken, ekonomik bağımsızlık demek istedim. Yoksa biz de internete bağlanıp, youtube’e falan giriyoruz. Siz böyle Yok Birleşmiş Milletler, yok Fifa deyince, sağ partilerin kırsal kesimde yaptığı gibi kelime oyunuyla mı milletvekili olacaksınız. Benim kastettiğim, Petkim, Erdemir, Bankalar falan. Rica ederim.
3. Kapitalizmin liberal demokrasisi, sosyalist devrime karşı kendini korumak için uydurmadı mı sosyal demokrasiyi zaten. CHP sosyal demokrat partidir. E bu sol mu şimdi? Sol dediğin sosyalizm diyecek, devrim diyecek, üretim araçlarında kamu mülkiyeti diyecek. Siz de demiyorsunuz ki zaten. E sizin derdiniz CHP ile sanırım. Yoksa diğer sol partileri falan karıştırmadan direk ondan bahsetmişsiniz de. Ha ben yanlış mı anladım pardon Hocam. Baskın Bey bence, CHP kışkırtarak, toplumsal korku üzerine oy toplayan bir parti derseniz; seçmenin beşte birine de kandırılmış demiş oluyorsunuz. Saf mı yoksa aptal olduğu için mi kandırılıyor onu söylememişsiniz.
4. Laik cumhuriyet demokrasiden daha önemli değildir, cumhur daha önemlidir gibi Tayyip Erdoğan benzeri sözler söylemişsiniz. Pek anlamadım. Bence hepsi birlikte olmadan olmaz. Laik, demokratik cumhuriyet diyelim sizin için. Laiki önce dememizin nedeni, son 80 yılda yaşadığımız, Menemen, Şeyh Sait, Hizbullah gibi olaylar, minareler süngümüz, dindar cumhurbaşkanı seçeceğiz diyip duran zihniyetler. Hatırlatayım istedim.
5. Anayasada diyor ki; 66.madde efem; Türkiye Devletine yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Ap’ye de söylediğim gibi Sosyalizmin Türk Neferlerinden Doğan Avcıoğlu’nun yazdığı Türklerin Tarihi adlı kitaba önsöz yazan Vedat Dalokay’ın söylediklerini dinlerseniz, Atatürk Alacahöyük’ten Hitit Güneşi çıkınca, Hititler Türktür der ve getirir, Ankara’nın göbeğine koyar. Bunu yapmaktaki amacı Orta Asya’dan gelen Türkler, buradaki halklarla karıştı, kaynaştı, onlarla birleşti. O yüzden Hititlerde Türktür diye uzun uzun anlatıyor. Hatta sizin destekçiniz @serdarsabri Üstad bile yazısında Anadolu’da Türk Kültürü’nün baskın olduğunu uzun uzun anlattı. Onu da mı okumadınız? Anayasadan farklı tek söylediğiniz Türk demiyelim, Türkiyeli diyelim. Vallahi sizin bu söylediğinizi ancak Almanlar Almanyalı, Ruslar Rusyalı, Yunanlılar Yunanistanlı dedikten sonra yaparız sanırım. Maçlarda da şöyle bağırabiliriz. Almanya Almanya duy sesimiz, bu gelen Türkiyelilerin ayal sesleri. Kısır siyasete kısır eleştiri oldu. Geçin efenim. Bunu da Tayyip Erdoğan söylemişti. Üstelik Diyarbakır’da. Kendi de pişman oldu, şimdi tek bayrak, tek millet buyuruyor. Valla siz bunu burada yazın ama Trabzon Faroz’da, Afyon Dinar’da falan söylemeyin. Cumhurun hoşuna gitmez. Hatta oldukça kızabilir.
6. İç ve dış düşmanların tehdidi altında değiliz demişsiniz. O zaman buyurun benim yazımı okuyun. Bence Kıbrıs’ın işgali diyen Rum, Diyarbakır’a karışırız diyen Barzani, soykırımı tanımazsan diyen Ermeni, Apo’yu senelerce besleyen Suriye, PKK’ya mayın satan İtalya, Roj TV’ye izin veren Finlandiya, Fehriye’yi vermeyen Belçika, Tecavüzcü Marco’yu isteyen Almanya hep benim sinirlerimi bozuyor. Sonra Belene Kampı’nı, Hocalı’yı, 1974’te hayatını kaybeden Kıbrıs Türklerini, Musul’da Kerkük’te Türkmen köylerinden patlayan bombaları, Güneydoğu’da şehit olan askerlerimizi düşünüyorum uykularım kaçıyor. Ve hatta Çanakkale’ye çıkan İngiliz’i, İzmir’e çıkan Rumu, Antep’e giren Fransız’ı hatırlıyorum ve fena halde fitil oluyorum. Sizin keyfiniz bilir. Ama söylemeseydiniz keşke. Şimdi bunları unutup nasıl rahatlayacağım.
7. Ermeni konusunda size katılıyorum. Ama yüzleşmek ne demek onu anlayamadım. Ne yapmalıyız. Talat Paşa’nın kemiklerini Erivan’a mı gönderelim, hepimiz gidip tek tek özür mi dileyelim, yoksa affettirmek için Van’ı, Ağrı’yı mı verelim. Kafam karıştı biraz. Türkiye Cumhuriyeti, 240 bin Ermeni’nin tehcir sırasında öldüğünü kabul ediyor. Hatta resmi sitelerde yazıyor. Saklayan kim, onu da söyleyin.
8. Tükiye’li Kürtleri mutlu etmemiz lazım diyorsunuz. Sizin, benim memleketimiz olan Ege’den toplanan vergilerle Diyarbakır’ın elektrik faturasını ödemiyor muyuz zaten. Helali hoş olsun. Televizyonda gördüm sizi. Kürtçe konuşanlar üzerinde baskı var, dillerini öğrenemiyorlar diyorsunuz, ezberi bozacağım diyorsunuz. Bence siz ezbere konuşuyorsunuz. Benim arkamdaki dağda 250 bin Mardinli Kürt, Arap yaşıyor. Herkes çatır çatır Kürtçe, Arapça biliyor. E seksen senedir yasaksa nasıl öğrendiler Kürtçe’yi.
9. Milliyetçilikten çatışma ve ayırım çıkar buyurmuşsunuz. Çatışma olmadan ilerleme olmaz demiş Marx. Ben Türk Milliyetçisiyim, Atatürk Milliyetçisiyim. Kendimi kimseden üstün görmüyorum. Vatanseverim, ulusalcıyım. Faşist, ırkçı falan değilim. Üyesi bulunduğum sivil toplum örgütlerinde çok gayri müslüm kardeşim var. Hepsine sevgi bağı ile bağlıyım. Gayet demokratım. İnsancıl benim göbek adım. Geçelim bunları.
10. Piyasa ekonomisi sorunları tek başına çözemez demişsiniz. Çözemez tabi. Sosyal demokrasi işte buradan çıktı. Adaletli gelir dağılımı istiyoruz, eşit işe eşit ücret istiyoruz, vergi yükünce eşitlik istiyoruz, piyasa ekonomisine sosyal müdahale istiyoruz, güçlü sosyal devlet istiyoruz.
11. Sağ milliyetçiliği genel olarak iyi bir şey olarak görür cümlesi dikkatimi çekti. Tam sizin gibi bir bilim adamına yakışır bir analiz olmuş. O zaman millet yerine ümmeti koyan dini partiler analizin neresinde?
12. Verilmeyen haklar almak için şiddet kullanılamaz demişsiniz. En güzel bunu demişsiniz. Ama başta flört ettiğiniz DTP öyle demiyor efem. Silahlı Kürt Muhalefetiymiş.

Yoruldum efenim. Şimdilik bu kadar. Devamı daha sonra inşallah.

Yunan Cumhurbaşkanı neler demiş? Yoksa ben paranoyak mıyım?


Geçen hafta kuzenimin düğününe katılmak için Aydın’a gittim. Damadın ve arkadaşlarının aynı folklor ekibinde Zeybek oynadıklarını nişan, kına gecesi ve bilumum bir araya gelişlerimizde gözümüze soka soka Aydın Zeybeği gösterisi yapmalarından biliyordum, hatta o kadar çok izlemiştik ki içimiz bunalmıştı ki. Neyse bu düğün artık son, bir daha izlemeyeceğiz diye kendime moral veriyordum ki; yuh be dedirtecek bir olay oldu. Bu günlük hayatında bile zeybek oynar gibi yaylanarak yürüyen mağrur efelerin, düğündeki batı müziği orkestrasının Rumca bir şarkı söylemesiyle neşe içinde toplanarak Sirtaki oynadıklarını ve Rumca şarkının sözlerini ezbere söylemeye başladıklarını görünce yüreğim kavruldu.

Zira gençlerin gerçekten efe olan dedeleri Aydın’ın işgalinde dağa çıkıp, direnmiş, içlerinden Yörük Ali Efe gibi milli mücadele kahramanı çıkarmamışlar mıydı? Yoksa ben mi yanlış hatırlıyordum.


Oysa hem Kuvvacı olan efe dedeme, hem de subay olan öteki dedeme ait istiklal madalyaları ülkemi işgal eden zalim Yunan Ordusunu İzmir’den denize döktükleri Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri kahramanlıklar için verilmemiş miydi? Belki de çocuklukta dinlediğim hatıraları birbirine karıştırmışımdır. Kim bilir? Yunanistan Cumhurbaşkanı muhterem Papulyas adlı zat biliyorsunuz Ermenistan’ı ziyaret edip sözde Ermeni soykırımı hakkında inciler dizdi. Bu zatın cumhurbaşkanı olduğu ülke, İngiliz emperyalizminin av köpeği olup, 15 Mayıs 1919 günü benim güzel şehrimi işgal etmiş miydi yoksa ben mi yanlış hatırlıyordum? Yine aynı yere döndük. Hay Allah. Beni bu kadar yanıltan hafızam mı yoksa ruh halim mi? Deliriyorum sanırım. İşte bu zatın temsil ettiği devletin işgal ordusu 88 yıl önce camilere doldurup yaktığı Türkler’e soykırımın kralını yapmaya çalışmış olamaz değil mi? Yok yok öyle olsaydı konuşur muydu bu adam böyle? Hiç sanmam. Çünkü Yunanlılar bizim kardeşimiz, hatta Başbakanları Karamanlı Kostak, bizim başbakanımızın dostu, aftosu olamaz değil mi? Zaten Yunanistan’ın 1980’li yıllarda Terör Örgütü PKK’nın evi olan Bekaa Vadisi’ne komando subayları göndererek silahlı eğitim verdikleri de ancak Nur Batur gibi güvenilmez, faşist bir gazetecinin iftiralarıdır kesin. Zaten başlığında Türkiye Türklerindir yazan Hürriyet Gazetesinde çalışıyor. Ha bir de delirmeye yüz tutmuş beynimin kıvrımlarında “Ulan bu PKK Bekaa Vadisi’ne nasıl yerleşmişti?” diye bir soru vızıldayıp duruyor.




Yok yok soykırıma uğramış zavallı Ermeni Halkının kurtuluşu, yok pardon intikamı için mücadele edip hak, hukuk, adalet yönünden çok gelişmiş Avrupa Ülkelerinde görevli Diplomatlarımızın katili terörist Asala’dan boşalmış kamplara yerleşmiş olduğunu düşünmek olsa olsa benim paranoyak aklımın ürünüdür. Hatta 1980’lerin başında Türk Silahlı Kuvvetlerinin dağda öldürdüğü PKK teröristlerinden bazılarının sünnetsiz Ermeniler olması kesin bir tesadüf. En olmaz şeylerden biri de, Lice’li rahmetli işadamımız Behçet Cantürk’ün annesinin Ermeni olması münasebetiyle Suriye’de tanıştığı Muhaberatta görevli dayı oğulları ile birlikte PKK aracılığıyla silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı ise külliyen bir iftiradan başka bir şey olamaz. İyice saçmaladım. Bu ilaçlarla içki içmemek gerekiyor sanırım. Çünkü aklıma delice düşünceler üşüşüyor. Bu zavallı gariban, Türk Milletine hiçbir zararı dokunmamış sempatik Ermenilerin, Rus silahları ile Azerileri katletmiş olabilecekleri düşüncesi gerçekliğin yakınından bile geçemez. Bu hastalıklı zihnim, okuduklarımı birbirine karıştırarak bana oyunlar oynuyor. Ülkemin dört bir yanındaki düşmanlarımızın birbiri ile işbirliği saplantısı yarattı. Şimdi bilgisayarın kapatıp hemen doktora gideceğim. Milliyetçilik sandığım paranoyadan kurtulmak için bir şeyler yapmam lazım. Geceleri bir uyuyabilsem bütün sıkıntım biter... Hamidiye Alaylarındaki Kürtler Ermenileri öldürdüğü halde, bugün Ermeniler PKK’ya destek veriyor. Doktor bana yardım et!