8 Temmuz 2009 Çarşamba

büyük gemi

Çok değil, üç sene evvel idi, işe gitmek için arabaya binmiştik, bir miyavlama geliyor. Baktım altına minnacık bir kedi eniği sotelenmiş, gözü şiş, karnı aç, annem annem diye yalvarıyor. Tabi hemen aldık bunu, Evden bir kase süt, karnını doyur, sıcak bir yere koy falan ayarlayıp işe gittik. O şimdi büyüdü, çocukları oldu, onlar da büyüdü. Site halkı hayvanları sevdiğinden besliyor, apartman önlerine bunlar yemekleri saçmadan dökmeden yesin diye mama kapları falan yaptırdık. Birkaç başka sokak serserisi de yanlarına ilişti, cemaat teşkil ettiler. Biz eve gelince bunlar koşup bacaklarımıza sürtünüyor, bizimki camdan bunlara bakıyor, mutluyuz. Gül gibi geçinip gidiyoruz.



Geçen kış on tanesi zehirlenip öldürülüp gittiğinden beri, sinirlerim bozuk, uykularım kaçıyor. Geceleri çıkıp başlarından nöbet bekleyesim geliyor, sabah akşam içtima alıyorum. Kim bunceğizlere kıydı, bir bulsam, cinayet tasavvurları kuruyorum, deli olma safhasındayım. Bu benim için çok mühim mesele.



Üç ay önce giriş katına ibnenin biri taşındı. Ufak çocuğu var da, kediler ayaklarına dolanıyor diye bunların mama kabına kum dökmek, kışın girdikleri kalorifer kapağını zincirlemek gibi terör eylemleri koyuyor. Kedileri öldürmeye kalkar diye korkumdan alttan alıyorum, gıkımı çıkaramıyorum. Yemeği bile götürüp uzakta veriyorum. Duyuyorum ki, diğer hayvan severler ile münakaşa ediyor. Bilmiyor ki, ben hayvan sever değil, deliyim.



Geçen gün akşam eve geldim, benim geldiğimi görende hepsi koşup yanıma geldiler, yukarıdan mama insin diye bekleşiyoruz hep beraber. Alt kat komşusu olacak lavuk, o an kapıdan çıktı. Kediler yemek gelecek sevinci ile sehven buna ddoğru koşunca tekmeye basıverdi bir tanesine. O an benim asfalyalar attı tabi. Dedim ki, biraz nazik olabilirsin, bunların da canı var. Bu, hala başına geleceği kavrayamadığından ben bunları öldürürüm gibi cesur çıkışlarda bulunuyor. Benim gözler kapkara, iş çığırından çıktı.



Ben dedim, seni açıktan tehdit ediyorum. Tehdidin suç olduğunu bile bile ediyorum ulan! Bu kedilerden bir tanesinin tüyüne zarar gelsin, bundan sonra senden bilirim. Sana da bunların çektiği acıyı misli ile çektiririm. Bak, çok sakin söylüyorum, ister isen ciddiye al. Seninki can ise bunlarınki de can. Hesabını yap. Kimse, ama hiç kimse böyle savunmasız canlıyı zehir atmak yolu ile kalleşçe öldüremez. Öldüren karşısında beni bulur. İster isen buradan taşın, ister isen diğer kapıdan çık, kedileri görme, kedileri duyma. Ne yaparsan yap!



İşte bütün mesele bu. Fikirler uçar gider, yerine yenileri gelir. Ama can almak, cana kıymak, acı çektirmek. Buna katlanamıyorum. Alışmamamın da imkanı yok. İşbu konuyu benzerine yor, kafanı kullan. Beni mesut edersin.



Budizm denen dinin iki büyük mezhebi var. Mahayana ve Nihayana. Büyük gemi ve küçük gemi. Buda’nın hayattaki acılardan kurtulup bir daha dünyaya gelmemesi için diyor büyük olanı, dünyadaki tüm canlıların acı çekmesine engel olmak lazım. Aksi takdirde diğerleri acı çekerken nasıl Buda, bu acılardan münezzeh olabilir, mümkünü yok. Küçük olanı ise diyor ki, kendi kurtulsa kafidir. İşte ben bu büyük olana bindim kardeşim. Hep canım yanıyor, tenimde ısırıklar var.



Peygamberin Hadis-i Şerif’ini de hatırlatırsam sanıyorum tam olacak.



Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.

doğu türkistan

Biz oraya Doğu Türkistan diyoruz. Bizim için hayli mühim hadise, şu cereyan eden. Uygur Türkleri yada, Sincan Özerk Bölgesi. Çin’in tazyik ve asimilasyon politikaları altında inim inim inliyor. Bugün gazetelerde gördük başından vurulmuş kadınlar, küçücük çocuklar. Üstelik de daha geçen ay Cumhurbaşkanı A. Gül, mevzu bahis ülkeyi ziyaret edip Çin ile kaynaşın, barışın akılları vermişti. Sanırsın nazire yapıyor çekik gözlü zalimler. Gerçi Akepeli politikacılar daha öncede gittikleri pek çok ülkeyi karıştırdılar. Misal RTE, hemi Gürcistan’a, hemi de İsrail’e gitti, sonradan buralar epey kana bulandı. Şimdi de Abdullah Gül kardeşi, Sincan’a nazar değdirdi. Olan masum sivillere oldu.



Sincan Türkleri ile ne ilgimiz var? Kardeşim, şu Sincan dediğin nereden baksan onbin kilometre var kuş uçuşu. Her ne kadar, bu tabak suratlı Uygurlar sıfatından bizi andırmasa da, biz oradan kalkıp geleli nereden baksan bin sene olsa bile, adamlar ile rahatça konuşup anlaşabilmek, hasbıhal etmek mümkün. İşte bunun sırrı dildir kardeşim. @Serdarsabri büyüğümüzün Orta Asya’dan gelenler kimlerdi? isimli muhteşem eserinde neşrettiği üzere, Anadolu’ya geldiğinde beşe bir oranda sayıya sahip olsa bile, yalın ayak, baldırı çıplak Türk, dili ile fethetmiş, vatan haline getirmiş bu toprakları. Yazıya bağlantı koymadım, isteyen Google köpeğini bu işe koşsun. Bunun şahsi sebebi saklıdır.



Şimdi gelelim Sincan meselesine. Çin, nedeni benim için mühim değil, yer altı, yer üstü kaynağı beni ilgilendirmez, gidip işgal etti Sincan’ı. Bu bir asır veya beş asır önce oldu. Buna da zerre kadar kıymet vermiyorum. Bildiğim bir şey var ki, burası Göktürk Devleti’nin kurulduğu yerdir, bayrağı dahi ay yıldızdır. Bu insancıklar Ümmet-i Muhammed’dendir. Şimdi istiyoruz ki, dini diyaneti bütün olduğundan Cumhurbaşkanı seçilmek ihlasına haiz olan Abdullah Gül kardeşimiz, Müselmana, Darül Harp’ta kefereye boyun eğin diye niye ünledi, bize açıklasın. Üstelik de namusuna uzanan ellere karşı isyan ettiği halde. Yoksa, öbür dünyada zebani sorar, karışmam. İmamlığı da, tartışmalıdır bu saatten sonra. Ulan koca Çin, seni neden iplesin, ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın diyene sorarlar, Cihat ilan et, hemi kan, hemi din kardeşin için. Bakarsın bir giden olur. Zamanında korkudan duvar ördürmüştük biz bunlara. Uluslar arası platformda dile getir. Bir faydan dokunsun. Üstelik de, RTE, Osmanlı’nın torunu olduğundan getirmedi mi Hocamı, Hariciye Vekaletine, çekip çeviriversin, aleme nizam versin deyü!



Madem ki, Sincan’dan dem vurdun. Bir de Tibet meselesi var. Silky Kata’dan öğrendiğimden beri nerede ise tamamını okumaya çalıştığım 5posta.org’da Çin’in bir diğer işgal ettiği ülke olan Tibet ile ilgili şu ana kadar duyduğum tüm argümanları reddeden iki entry okudum. Dalai Lama’nın köktendinci lider olduğunu, Çin işgalinden önce, bebek ölümlerinin %43, şimdi ise %2 olduğunu, Çin’in tren yolları, otoyollar ile ülkeyi bayındır kıldığını, işgalden önce kast sistemi altında sefil hayat sürdüklerinden dem vurmuş. Diyor ki, uslu durun kardeşim, Çin, iktisadi olarak gelişiyor, buradan size de akmasa da, damlar, aç karnınız doyar. Ancak Çin’in ülkeyi işgal ettiği, 1950 yılında öldürdüğü 50.000’i aşkın Budist din adamı ve yıktığı 10.000 pagodadan bahsetmek ihtiyacı hissetmemiş. Sanırım, bahsetse dahi, Budist keşişlerin dilenci olduğunu ve pagodaların bir haceti olmadığını beyan edecektir. Bir de parantez açalım, Çin, hemi Tibet, hemi Sincan’a sürekli geometrik artan nüfusundan yollayarak tazyik yapmakta, buradaki yerel halkın toplam nüfusa oranını azaltarak en acı müdahaleyi yapmaktadır.



Şimdi, zevkle okuduğumuz 5posta.org’un yazarına bir itirazımız var. İşbu akıl yürütme ile, Sincan, Tibet der iken bize kadar gelse, koşa koşa kaynaşmak lazım gelir Çin ile. Hay Allah, neden bunu 1919’a Yunan Gavuru İzmir’e çıktığından yapmadık, en azından onlar ile tipimiz benziyor. Çinli ile kaynaşırsak, korkarım 1000 senede azıcık toparladığımız çehremiz yine tabak gibi, gözlerimiz de çipil çipil çizgi halin alacaktır. Bu daha fena olsa gerek. Din tarafına girmek istemiyorum. Zira kusacak kadar dine boğuldu memleket. Ancak, işgalcinin teki gelip de memlekete el uzatırsa, yedirmem arkadaş. Tahmin ediyorum, buna herkesin hakkı vardır. Üstelik insan hakları evrensel beyannamesine de girmemiş mi idi her ulusun kendi kaderini tayin hakkı vardır diye.



Şimdi bazı aklı evvellerin gelip bu konuyu Kürt meselesine bağlamasını hararetle beklediğimi de itiraf edeceğim. Zira onlar Kürt değil, dağ Türkü’dür.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

cemiyetini siktiimin

Dün akşam, meşhur belge hadisesinde imzası olduğu iddia edilen Deniz Kurmay Albayı Çiçek tutuklandı. Sanıyorum; medeni bir ülkede beyle kavga çıktıktan sonra neden tutuklandığı hakkında kamuoyuna bilgi vermek gerekir.

Gece, sinirlendim, bu konu ile ilgili haberleri tetkik ediyorum. Televizyonda kadının biri yine İttihat Terakki zihniyeti falan diye taarruz ediyor. Bunların hepsinin götin koyiim. Hatta o da yetmez, götlerine Enver’in, Talat’ın mezarlarında kalem gibi kalmış işaret parmaklarının kemikleri girsin. Ulan İttihat ve Terakki zihniyeti nedir yau! Bunların bir zihniyeti olsa idi memleketi böyle hallaç pamuğu gibi atmazlardı. Tek zihniyetleri ihtilalci, komitacı zihniyettir. Zira başka yöntem bilmezlerdi. Balkanlar’da Osmanlı’nın yetim bıraktığı, Rum’un, Bulgar’ın, Sırp’ın katlettiği Türk köylüsü için vicdanı sızlayan bir avuç cesur zabitten başkası değil idi. Ne yapmak lazım diye düşündüler, karar verdiler dağa çıktılar. Bu bahsi, Enver anılarında pek güzel anlatır. Okusan; gözyaşlarını sen dahi tutamazsın!

İlk adı ne idi bu cemiyetin? İttihad-ı Anasır-ı İslamiyye. Baktılar ki, İslamiyye, tevhid tesis etmeye kafi değil, Osmaniyye diye değiştirdiler. Yani ne imiş? Osmanlı unsurlarının birleşmesi. Bundan kime ne zarar? Bugünkü düşmanları bile, cahil olmaları ile birlikte bu hayali tasavvur dahi edemezler. Sanıyorum bu adları tarihe yazılmış kahramanların mezarlarında kemikleri sızlamaktadır.

Ancak iktidar şerbeti içende, komitacılık ruhundan vazgeçemeyince işler sarpa sarmış, gerçekleri okumaktan bihaber Enver ile Cemal paşalar nice memleket evladının kanına girmiş, ülkeyi felaket sürüklemiş, işte hatıralarını böyle boka batırmışlardır.

Hiç mi iyi yanı yoktu İttihat ve Terakki’nin? Bunun cevabı pek çoktur. Misal 1908 seçimini ezici çoğunlukla kazanmış halkın sesidir. Ne oldu gücüne mi gitti? Vatandaşlık kavramı bu seçimin zaferi ile gelen anayasa’dan doğmuş, tüm Osmanlı vatandaşları eşit kılınmıştır. İlk medeni eğitim sistemi tesis edilmiş, tüm vatandaşların eşit eğitim alması için çaba gösterilmiş, kız çocuklarının okumasına imkan sağlanmıştır. Demiryolları inşasına başlanmış, dernekler ve sendikalar kurulmasına izin verilmiştir. Daha merak eden okur.

Ancak bu kerameti kendinden menkul bilirkişiler iki şeyi unutmasın! Birincisi Kurtuluş Savaşı ve sonrasında Mustafa Kemal İttihatçıları ve usullerini tahliye etmiştir. Bakınız; İzmir Suikasti. Gazi, bir ülkü uğruna hülyalar peşinde koşan bu kimselerin açtığı kapıdan girmesine rağmen ayaklarını yere sağlam basmak ihtiyacı duymuş, İttihat ve Terakki’yi tarihe gömmüştür. İkincisi; İttihatçıların fikirlerine yön veren Jön Türklerdir. Eğer çok istersen fikren karşı olman gereken belki Jön Türk hareketidir. Ancak tarihte gerçekleşmiş bir olguya karşı olmak saçmalığına katlanmamın imkanı yok. Bu olgu ancak kritik edilerek tetkik edilebilir sanıyorum.

Diyorlar ki, Türkiye’de modernleşme hareketi tepeden inme olmuştur da, halka mal olmamıştır da, işte bu yüzden benimsenmemiştir. Bürokratlar ve subaylar tarafından tesis edilmiştir. A benim dandik Türk münevverim. Bakalım aşağıda saydığım okullar ne yetiştiriyormuş, buradan hangi titr ile mezun olunuyormuş, ondan sonra konuşalım bütün bunları…

Mühendishane-i Bahr-i Hümayun, 1773

Mühendishane-i Berr-i Hümayun, 1795

Tıphane ve Cerrahhane-i Amire, 1827

Mektebi Mülkiye, 1859

Darülfünun, 1900

Sen halk olarak koca götünü yay gezdir, ne sermaye biriktir, ne bir burjuvazi tesis et, ne terakki yolunda yürü, ne de kafanı dünya meselesi ile meşgul et. Devletin memuru, askeri iki asırdır bu işe tüm ömrünü vakfetsin, bu yoldan heba olsun, sonra da kalk, işte inkılaplar tepeden inmedir, elitist bürokrasidir, ıvır zıvır şu bu diye sızlan. Daha önce bir tek yerde bu pek temiz olmuş, azıcık kara çalayım, çamura batırayım, üstün başın kirleteyim diyen süfli duygunun ortaya çıktığını gördüm, o da porno filmler. İşte Necip Türk milletinin çevirdiği en süfli porno filmi şimdi seyrediyoruz, namuslu iyi aile kızını kirletip sonra da ortadan bırakan fabrikatörün muhteşem suretidir bu.