12 Mart 2008 Çarşamba

yoko katate osaea dori


aikido diye bişe uydurmuşlar, sonra uydurduklarına inanmışlar. morihei ueshiba, nam-ı diğer o-sensei ustanın aziz hatırasına haşa saygısızlık etmek istemem. ancak tafsilatlı malumat neticesinde bana hak vereceğinden eminim kardeşim. samimiyetime itimat etmenden bahtiyar olurum. en azından suçun büyüğü ustanın mahdumundadır diyelim. atasının eserini alıp yere çarpmış, parça parça etmiş, yek nazarına değmeden süfli keyfine bakmıştır. hatırlarsan aynısı, celaleddin rumi hazretlerinin de başına gelmiş idi.

işin ehli görünen muhterem silky kata bu konuda ne düşünür pek bilemem. ancak şu japon işi savaş san'atlarına vakfettiğim nacizane on beş senelik mesaim neticesinde, tespit ettiğim kadarı ile karate gibi yalın ve direk saldırı usülleri dışında kalan, tutmak, bükmek, kırmak, velhasılı fırlatmak gibi tekniklerden meydana gelen tüm dairesel usüller ancak ve ancak ortada bir yalın kılıç olduğunda anlam kazanırlar. bu san'atlar elinde kılıç tutan ademler arasında vuku bulduklarında, bizim için izlediğimiz tekniğin işe yarar olduğu hissi uyanır. aksi takdirde tekniği icra eden ustaları gördüğümüzde "bu nea leyn! beyle adam mı dövülür, numaradan atıyolar kendilerini. kolpa len bunlar" demekten kendimizi alamayız.

biraz önce misal verdiğim üzere aikido'yu ele alalım. gittiğim bazı dojolarda öğrencilerin ueshiba'ya büyük hayranlık duyduğunu, kendisini insanüstü bir varlık olarak kabul ettiklerini, bu karışık teknikleri nasıl icat ettiğine şaştıklarını konuştuklarını duyuyorum. ders veren sensei'ler bile o-sensei'i yere göğe sığdıramıyorlar. oysa rica ederim şu hususa dikkat edin, usta, yıllarını juijutsu denilen ve samurayın bilmem kaç asırdır tatbik ettiği sanatın daito-ryu ekolüne vermiş, sonra da gördüğü rüya neticesinde sadece tatbik esaslarını değiştirmiştir. rüya için bakınız : ibn arabi'in rüyasında peygamberi görmesi. ueshiba'nın bunu yapmaktaki maksadını bilahare izah etmeye çalışacağım. ancak bu durum asla ortaya yeni bir yol çizmediğinin en güzel ispatıdır. bugün aikido çalışan öğrenci, jutsu denilen kadim sanattan bihaber olduğundan, tedrisatını aldığı san'atı birden, pattadanak o-sensei'in kafasından veyahut kıçından uydurduğu bişe sanıyor. usta morihei ueshiba yada ustaları ustası kelimenin tam anlamı ile ahir zaman samurayıdır. 1883'te kyoto'da dünyaya gelmiş, cihan harbinde subay üniforması giymiş, elde kılıç japon işgal ordusunda kore'ye çıkarma yapmış, nice canlara kıymış, vicdan azabından mı bilinmez savaş bitip de emekli olunca, moğolistan'a gidip tarikat kurmuş, tutuklanmış, rus zindanlarında yatmış, nice badireler atlatıp ülkesine dönmüştür. düşünmüş, taşınmış. mevcut dünyada huzur tesis edilemediğine kanaat getirmiş, bunun yollarını tetkik ve tatbik etmek usülünü çezdirmeye karar vermiştir. bu yolda kadim sanatın yeteri kadar hoşgörü içermediğine hüküm getirmiş, yeni bir izahat getirmek istemiştir. tekniğin can yakmak üstüne kurulu noktalardan oluşan pürüzlerini sıfır numara zımpara ile almış, nazik hale getirmeye kalkmış, bu yolla nezaketten etkilen uke tabir edilen rakibi, boyun eğerek aynı nezakete misli ile mukabele edeceğini, edebini takınarak menfur tutumundan vazgeçeceğini tahayyül etmiştir. nur yüzlü ihtiyar, huzur içinde yatsın, toprağı bol olsun. bu sadece bakış açısını yansıtmak maksadı ile ince ayar yapmaktan öte gitmez. ancak bu tür meşgalelerin hepsinde olduğu üzere, avam senin ulvi mefküreni idrak etmekten acizdir. işaret ettiğin yolun yönünü tespit edemez, kalkar sırrına değil, san'atın kaba yönüne kafa yorar, işte bıraktığın mirasın içine beyle eder. nedir kardeşim bugün aikido'nun geldiği nokta? tekniklerin özünün kaybedildiği, odun gibi hareket edip, kuş gibi kendi kendini yere attığın bir kukla gösterisi.

muhterem uke'm beni eleştiriyor geçen gün, diyor ki, neden direniyorsun yau? gıcık mı vermeye çalışıyorsun? dilersem, o kolunu götüne sokar, tekniği yine de icra ederim canım. istersen fazla zorlama. oysa ben uke'm, tekniği yordamı ile öğrensin diye canımı dişime takıp, onun bütün eklemlerimi inim inim inletmesine müsaade etmişim. hay sokayım dedim. istiyorsun ki, sen üfle, ben kaat gibi uçayım gideyim. püff! otojir sandın beni.

ne ise cancaazım. mesele beyle kimsenin gibip, yek diğerinin kolunu, yakasını, bilmem neresini tutması felan diildir asla. bütün mevzu bu iki düşman arasında, birinin elinde veyahut belinde kılıç olmasından kaynaklanır. misal sen dizüstünde meşhur japon oturuşu seiza'da efendice oturmuşsun, çay yudumluyorsun. tezgahı kurmuş olan hasımların üstüne saldırıyorlar. biri sağ elini bileenden yakalıyor ki, sen jilet kalınlığındaki osaka çeliinden imal kılıcını/bıçaanı çekip de dilim dilim diye kendisini doğrama diye önlem almak yoluna gidecek. o zaman sen hemen Yoko Katate Osaea Dori ile rakibi taklaya getiriyorsun. işte küçük bir misalini verdiğimiz üzere hepimize saçma gelmesinin nedeni kimsenin bize ortada bir kılıç olduğunu söylemek ihtiyacı duymamasıdır. kahrolsun kolpa. ilgilenenler şuradan jujutsunun temel tekniklerinin listesini edinebilir. bu teknikleri de google veya youtube vasıtası ile tetkik etmek cihetine gidebilirler. eğer aikido denen naneye aşikar iseniz, bu tetkik neticesinden ikisini aynı şey olduğunu görmek imkanına sahip olacaksınız. ikisi de dairesellik ve rakibin hareketinin durmasına müsaade etmemek üzerine kuruludur. ancak aikido daha önce söylediğim üzere barış arzular, yekdiğeri ve kadim olanı bunun ancak düşmanın tamamen bertaraf olması ile mümkün olduğunu içgüdüsü ile bilir, icraatını bu yönde yapar, uke'nin tekrar ayaa kalkmasına imkan vermeyecek derecede sakatlar, veyahut öldürür. öldürür mü? öldürür tabe ne sandın? rica ederim bana barış, sevgi gibi şu hint işi çul çaput kavramlarla felan gelme. henüz o kadar batıya göç edemedim.

daito ryu için bakınız. Buradan aiki kelimesinin sırrını çözmek mümkün.

hamiş : usta'nın vefatından sonra evladının hatırasına nasıl saygısızlık ettiğinden dem vururken, sözü haddim olmayarak mevlana hazretleri’ne getirmiş idim. bu konuya vakıf olan büyüklerim benden iyi bilirler. hatam olmuş ise her zamanki ataklığıma yorup beni mazur görmelerini peşinen rica ederim. ( untouchable zen insanı veyahut kendisi kastedilmiştir. tam olarak bilemiyorum. ) ancak gelelim asıl noktaya: bu konuya verilecek misaller geometrik olarak arttırılabilir. sadede gelmem gerekirse, mustafa kemal'in hatırasından üçüncü sınıf despot idare çıkartarak memleketin çivisinin çıkmasına yol açan 80 ihtilalini ortaya atarak, hemi inan6666 ile tanışma vesilemiz olan olan ( tüm hafif meseleler içerisinde en çok sövdüklerinden biri ben idim sanırım. ) yükü sırtımdan atmış olurum, hemi de onun bana o gün verdiği ödevi yaptığıma ikna etmek yolunda bir adım atmış olurum.

Hiç yorum yok: